Borular

by 01:52:00 0 yorum


Yedinci sınıftayken okula bir psikiyatr getirdiler. Psikiyatr bizi bir dizi uyum sınavından geçirdi. Bana ard arda yirmi farklı kart göstererek üzerlerindeki resimlerde ne gibi gariplikler gördüğümü sordu. Hiçbir bir tuhaflık görememiştim, ama ısrar edip ilk kartı tekrar gösterdi. Üzerinde çocuk resmi olanı.

"Bu resimde nasıl bir tuhaflık görüyorsun?" diye sordu yorgun bir sesle. Tuhaflık görmediğimi söyledim yine. 

Sinirlendi ve "resimdeki çocuğun kulakları yok, görmüyor musun?" diye sordu. 

Gerçekten de resme tekrar baktığımda çocuğun kulaklarının olmadığını fark ettim. Ama bunun dışında bir tuhaflık yoktu resimde. Psikiyatr bana "ileri derecede algı bozukluğu" teşhisi koyup, marangozluk meslek lisesine nakil olmamı sağladı. Meslek lisesine gittiğimde testere tozuna alerjik olduğum ortaya çıktı, bu sefer de metal atölyesine gönderdiler beni. Oldukça becerikliydim aslında, ama yaptığımdan zevk almıyordum. Doğrusunu isterseniz, hiçbir şeyden zevk aldığım yoktu. Mezun olunca boru imal eden bir fabrikada iş buldum. Fabrikayı ülkenin en iyi teknik üniversitesinden diplomalı bir mühendis yönetiyordu. Son derece zeki bir adamdı. kulaksız bir çocuk resmi gösterseniz anında fark ederdi.

Mesaiden sonra fabrikada kalıp kendime kıvrık, yılanları andıran tuhaf borular yapıyor, içlerinden misket yuvarlıyordum. Aptalca, biliyorum, üstelik hoşuma da gitmiyordu, ama yine de yapıyordum.

Bir gece bir sürü kıvrımları ve boğumları olan öyle bir boru yaptım ki içine misketi yuvarladığımda öteki uçtan çıkmadı. Önce ortasında bir yerde sıkışıp kaldı sandım, ama yirmi kadar misketle denedikten sonra kayıplara karıştıklarını anladım. Bu anlattıklarımı aptalca bulduğunuzu biliyorum. Herkes bir misketin durup dururken yok olmayacağını bilir, ama misketleri borunun bir ucundan yuvarlayıp öteki ucundan çıkmadıklarını gördüğümde ben olayı tuhaf bile bulmamıştım. Olağan bulmuştum hatta. Kendime aynı biçimde bir boru yaparak içine girmeye ve kayboluncaya kadar sürünmeye işte o zaman karar verdim. Fikir aklıma geldiğinde o kadar mutlu oldum ki yüksek sesle güldüm. Yanılmıyorsam hayatımda ilk kez gülüyordum. 

O günden sonra gecelerimi devasa borumu yapmaya ayırdım. Sabaha kadar çalışıyor, sabah olduğunda parçaları depoya gizliyordum. Bitmesi yirmi gün sürdü. Son gece parçaları birleştirmek beş saatimi aldı, bittiğinde boru atölye döşemesinin yarısını kaplamıştı.

Borunun içinde sürünmeye başladım, öteki uçta neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. misket öbeklerinin üzerine oturmuş kulaksız çocuklarla karşılaşacaktım belki. Mümkündü. Borunun belli bir noktasını geçtikten sonra neler olduğunu tam olarak anımsamıyorum. Bildiğim bir şey varsa o da burada olduğum. Şimdi bir meleğim galiba: yani, kanatlarım var, başımın üzerinde de bir hale. Benim gibi yüzlerce insan var burada. İlk geldiğimde herkes yere çömelmiş benim birkaç hafta önce boruya yuvarladığım misketlerle oynuyordu.

Cennet'in hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri. Bana buraya kendilerini öldürerek gelenlerin hayatlarını tekrar yaşamaları için dünyaya geri gönderildiklerini söylediler, çünkü ilk seferinde hoşnut kalmamaları ikinci seferinde uyum sağlayamayacakları anlamına gelmiyormuş. Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası. hepsi değişik yollardan gelmişler Cennet'e.

Buraya bermuda şeytan üçgeni'nin belli bir noktasında uçağa takla attırarak gelen pilotlar var. Mutfaklarındaki dolaplara girerek gelen ev kadınları var. Sırf içlerine girip buraya gelebilmek için uzayda topolojik büklümler keşfeden matematikçiler var. Şayet orada mutsuzsanız ve birileri size ciddi bir algı sorununuz olduğunu söylüyorsa, buraya gelmek için kendi yolunuzu bulmak zorundasınız. Bulursanız lütfen bir deste iskambil kağıdı getirin, çünkü misket oynamaktan gına geldi.

Borular - Etgar Keret

Vladimir

Developer

Cras justo odio, dapibus ac facilisis in, egestas eget quam. Curabitur blandit tempus porttitor. Vivamus sagittis lacus vel augue laoreet rutrum faucibus dolor auctor.

0 yorum:

Yorum Gönder